Birbirlerini zerre kadar sevmeyen ve gram samimiyet barındırmayan insan topluluğu düşünün. Şöyle insanların olduğu; ” arkasını döndüğünde kuyusunu kazan -yüzüne canım, cicim ayakları çeken-, ayağı kaysa da eğlence çıksa bize de diye bekleyen -yüzüne hep senin yanındayım ayakları çeken-, hep bir açık arayan, açık buldu mu sonuna kadar kullanan -sana inanıyorum ben öyle değildir o ayakları çeken-,” insan topluluğu. Önemli ve yerinde ise ne güzel şey: samimiyet. Sıcak bir ara, sıcak bir yakınlık, sıcak bir duygu.
Ama şimdiki zamanda samimiyet denen şey çok yanlış anlaşılıyor. Birbirini ilk defa görmüş olan birine hemen kahve içip dedikodu yapacak kadar yanlış anlaşılıyor samimiyet. Hoşlanmadıkları ortak bir insan veya bir şey olsun bunun üzerinden saatlerce alay edecek kadar yakınlığın adına deniliyor bu ara samimiyet. Yalandan kim ölmüş derler ya gerçekten ölmüyor, birbirini hiç sevmeyen ama bir ortamda mecburiyetten denk geldiği için saatlerce sohbet etmenin adına deniliyor samimiyet. Bu mu gerçekten samimiyet denilen şey? O zaman ben ve benim gibiler ölene kadar kimseye samimi olamayacaklar. Olmayalım da zaten! Değerli o kadar an ve o kadar güzel şey var ki.. Bazen bu kelimenin altında eziliyor o tüm güzellikler. Samimiyet kuracağım derken samimiyetsizliğin dibine vuran insanlar o ufak ve gerçek samimi nüansını hiç ayıramayacaklar.